9 Şubat 2010 Salı

”Tekel İşçilerini Protesto Eylemi”

Alper Erdik
alpererdik@mynet.com

Geçtiğimiz pazar günü, 12 kişilik bir grup, (11'i liberal, 1'i köpek); yaptıkları ''TEKEL işçilerini protesto eylemi''ni şöyle duyurdular, kendi sitelerinde:

''Arkadaşlar;

Onca baskıya, hakarete ve tehdite rağmen, eylemimizi yapmayı başardık. Bugün (7 Şubat Pazar) saat 10.00’da AKM önünde, Türkiye'de bir ilki başardık ve Tekel işçileri meselesiyle yaratılan populist rant ekonomisini protesto ettik, bu gizli sömürüye, kanıksanmış devletçi zihniyete hayır dedik..

Açıkçası provakasyonlara mahal vermemek ve protestomuzu sorunsuz bir şekilde kamuoyuna aktarmak için eylem yeri ve saatini değiştirme kararı aldık. Mecidiyeköy’de yanımızda olmaya niyetilenmiş ama eyleme katılamayan arkadaşlara destekleri için şimdiden teşekkür ederiz. Bizi sabote etmek için o yağmurda çamurda boşu boşuna bekleyen solcu ve kemalist arkadaşlar adına da çok üzgünüz:)''... (Bu zeki çocukların, kısa metinlerindeki yazım yanlışlarına hiç dokunulmamıştır. -A.E.)

* * *

3H Hareketi adı altında garip ve çok komik işler yapan bu kişilerin, kim ve ne olduklarına dair, daha önce yazdığım bir yazıyı, kamuoyuyla tekrar paylaşma gereği duyuyorum:

12 Eylül sonrasında gençliğin apolitize olduğu, haklı olarak, hep söylenir ya ‘’büyükler’’ tarafından; işte bu, her ne kadar içi boş işler de yapsalar, ‘’bazı gençlere’’ tam bir ‘’politik meşruluk’’ sağlıyor. Aslında kendilerinden başka kimseye zerre kadar yararı olmayan işlere girişiyor olsalar da bu ‘’bazı gençler’’, yaygın biçimde ‘’Abdurrahman Çelebi’’ sayılıyorlar; burjuvazinin tahakkümü altında olan kamuoyunda. Ve bu da, egemenler tarafından, en az gençlerin siyasetten uzak durması kadar, hatta daha da büyük bir memnuniyetle karşılanıyor ve teşvik ediliyor. Bahsettiğim ‘’politika heveslisi bazı gençlerin’’ bir kısmını, RED’in 27. sayısında ‘’Rahatsız genç liboşlar’’ başlıklı yazıda konu etmiştik. Fakat her ne kadar bu başlığın kapsamına giriyor da olsalar, oluşumlarını ‘’Türkiye’nin Tek Liberal Gençlik Hareketi’’ diyerek ‘’iddialı’’ biçimde tanıtan arkadaşların yaptıkları ve söylediklerine ayrıca değinmek gerekir diye düşünüyorum.

‘’Tek’’ diye nitelenen hareket, 3H Hareketi. 3H: Hürriyet, hukuk, hoşgörü. 2006 yılının aralık ayında LDP Gençlik Kolları’ndan ayrılan bir grup ve sanal ortamdaki tanışlarının kurduğu 3H Hareketi, üyelerince ‘’liberal bir gençlik think-tank’i’’ olarak tanımlanıyor ve kuruluş süreci şu şekilde özetleniyor:’’ … gençlerin ‘fikir piyasasında’ birbirini tekrarlayan, klişe ve tek tip siyasi söylemlerinden bıkmıştık. Hamasi, anti-demokratik ve kolektivist fikirler, atatürkçülük, milliyetçilik veya solculuk adına gençlere damardan veriliyordu ama bu aşı bizim gibi düşünenlere pek tutmuyordu... Aynı zamanda, gençler arasında ‘iktisadi bakış açısının’ da yetersiz olduğunu gözlemlemekteydik. Siyasi manada tamamen liberal/demokrat sayabileceğimiz kişiler, konu iktisat oldu mu en kötü kolektivist/devletçilerle aynı fikirde olabiliyordu. Bu manada bir eksiklik hissettik…’’

3H’ci gençler, ilham kaynaklarının Atilla Yayla olduğunu söylüyorlar. Evet, tartışma programlarının aranan ismi olan, zaman zaman şeriatçı gazete, dergilerde yazan, geçtiğimiz senelerde ettiği anlamsız sözler ‘’sayesinde’’ kendisine 301’den dava açtırıp ‘’özgürlükçü-demokratlar’’ kervanına katılan, Liberal Düşünce Topluluğu’nun da başkanlığını yürüten profesörden bahsediyoruz. Zaten, 3H Hareketi’nin lojistik desteğini de LDT sağlıyor. Friedrich Naumann Vakfı ise, hareketin ilişkili olduğu diğer kurum. Bir liberal Alman politikacının adını taşıyan vakıf, 1958’de Batı Almanya’da kurulmuş; 60’tan fazla ülkede örgütlü; ülkemizde de 1990’dan beri varlığını sürdürüyor. AB, serbest piyasa, liberalizm, insan hakları, özgürlük gibi sözcükleri bir arada kullanan herkese ‘’yardım etmeye’’ çalışan bu vakfın, en yakın ilişkili olduğu yapılar ise LDP, LDT ve Arı Hareketi. (Yani burada da Sorosçularınkine benzer sarmal bir ilişki var!) Bu kurumların geçmişteki birçok faaliyetinin Friedrich Naumann Vakfı tarafından parasal anlamda desteklendiği, belgelerle sabit. Tabii, mevzu para olunca akıllara hemen George Soros’un Açık Toplum Vakfı geliyor, ki gelmeli de. Mail yoluyla bunu kendilerine sorduğumdaysa, 3H Hareketi adına Alper Akalın şu cevabı verdi:’’Açık Toplum ile ilgili herhangi bir temasımız olmadı ama bizim gibi gençlik hareketlerinin var olması için fonlanması lazım… Keşke olsa yani…’’ Bu cevabı ‘’Fon nereden ve nasıl gelirse gelsin; safa geldi, hoş geldi!’’ diye de okuyabilirsiniz.

3H Hareketi şimdilik İstanbul ve Ankara’da faaliyet yürütüyor, İzmir için de girişimleri sürmekte. Yaptıkları işlere bakıldığında, genellikle liberal gazeteci ve akademisyenlerle seminer, konferans düzenledikleri görülüyor. Bu etkinliklerdeki konuşmacılardan birkaç örnek vermek gerekirse; Atilla Yayla, Bekir Berat Özipek, Mustafa Akyol, Bilal Sambur, Rasim Ozan Kütahyalı, Asaf Savaş Akat ve Seyfettin Gürsel’i sayabiliriz. Bunun yanında, 3H’nin yazar kadrosu, internet sitelerinde serbest piyasanın ne kadar ‘’muazzam’’ bir sistem olduğunu ‘’ispatladıkları’’ makaleler yayınlıyorlar. Ve son olarak, ‘’Liberalem’’ adlı mevsimlik bir dergi çıkarıyorlar.

Bu grupla ilgili dikkat çeken ve mutlaka söylenmesi gereken bir şey var ki, o da 3H’nin Ekim-Kasım 2008’den itibaren piyasada daha bir görünür olması. Bu tarih önemlidir, zira küresel krizin dünyaya yayılmaya başladığı ve kapitalizmin sorgulanır olduğu dönemin başlangıcıdır. Ve o günlerde, Alper Akalın, Radikal gazetesinin kendisine açtığı sayfalarında,’’ Kriz kapitalizmin değil bizatihi devletçilik ve müdahaleciliğin krizidir. Sıkı kurallarla piyasaları denetlemek yerine, piyasaların devlet otoritesinden tamamen bağımsız şekilde yoluna devam etmesine olanak vermek bu derin krizin çözümü için uygulanması gereken tek reçete…’’ konulu yazısını kamuoyuna sunma fırsatı bulmuştur. Gerçi, üç gün sonra aynı gazetede, değerli akademisyen Mustafa Kemal Coşkun, ‘’…devletin sisteme müdahale etmemesi gerektiğini söyleyerek krizin baş nedeni olarak bu müdahaleleri görmek, sanki bir tarafta devlet diğer tarafta da sermaye sahibi sınıf var ve bunlar piyasaya müdahale konusunda birbirleriyle çatışıyorlar gibi düşünmek demektir. Hâlbuki devlet, bizzat sermaye sınıfının devletidir ve tam da bu nedenle bilmem kaç yıllık şirketleri kurtarmaya/devletleştirmeye çalışmaktadır, elbette ki gelecekte özelleştirmek üzere. Devlet, kapitalist sistemin mantığı içerisinde gerektiğinde piyasaya müdahale edecektir, gerektiğinde de etmeyecektir…’’ diyerek Akalın’ın şahsında tüm 3H’cilere ‘’yeni başlayanlar için kapitalizm’’ dersi vermiştir ama bu liberal tayfaya davul da zurna da kâr etmemektedir!

Evet, bu, yani M.Kemal Coşkun’dan yaptığımız kısa alıntı bile; bu riyakârlıkları sürdüğü sürece, tüm liberallerle teorik alanda bir mücadele vermenin imkânsız olduğunu ortaya koymaktadır; zira savundukları sistemin yapısal özelliklerini dahi inkâr ediyorlar. Bununla beraber, zaten onların derdi de teori falan değildir ve siyaset, onlar hiçbir zaman anlayamayacaklar ama, bir yerde de yürek ve haysiyet işidir. Ve bunlardan yoksun oldukları için; yabancı vakıfların seminer salonları, burjuva medyasının ekranları, bembeyaz sayfaları, bilmem hangi kurumların fonları kendilerini beklemektedir! Kolaydır; İstanbul’un lüks kafelerinde Taraf gazetesinin dönek yazarlarıyla ‘’sosyalistlerin ezberciliğine’’ dair röportaj yapıp dergilerde yayınlamak! Ve risksizdir; üniversitelerde özgürlük mücadelesi veren devrimci öğrencilerin başına türlü işler gelirken, her şeyi uzaktan izlemek ve kendin dışında herkesi, özellikle de solcuları özgürlük düşmanlığıyla suçlamak! Ve de acıdır; ülkemizde siyasetin böylesi makbul görülmektedir. Daha doğrusu, bu pespayelik siyaset sayılmaktadır!

3H Hareketi’nin yayını olan ‘’Liberalem’’ hakkında da kısaca birkaç şey söyleyelim. Küresel kriz vesilesiyle kapitalizmin tüm dünyada tartışıldığı dönemde çıkardıkları 2008 Güz sayılarında, 3H’ciler derginin temasının ‘’kapitalizmi savunmak’’ olduğunu söylediler. ‘’Öyle bir dergi oldu ki, iddia ediyoruz, en sosyalisti okuyunca piyasacı olacak’’ diye takdim ettikleri Bahar 2009 sayısında ise, ‘’sosyalizmin neden mümkün olamayacağına’’ dair yazılar yayınladılar. Bir yazar, bu iddia dâhilinde; sosyalist sistemde serbest piyasanın olmayacağından hareketle, sosyalist bir ülkede Coca-Cola ve Fanta üretiminin ne şekilde yapılacağı üzerinden bir tartışma yürütmüş ki, ‘’Beş parmağın beşi de bir olur mu?’’ saçmalığını aratmayacak cinsten! Saçmalık demişken, ‘’gülmece’’ niyetine bir şey eklemek istiyorum. Dünyanın her yerinde böyledir, sağcılar aralarında ne kadar kavga ederlerse etsinler, solculara karşı tam bir birlik içindedirler. Bizim ülkemizde de sosyalizm dendiği zaman, herkesin söyleyecek olumsuz bir sözü mutlaka vardır. Örneğin; Nurcuların hazırladığı bir Osmanlıca lügate bakarak, sosyalizmin ne olduğunu öğrenmek isteyen kişi, şu tanımla karşılaşıyor:’’İktisadî teşebbüsleri ve teşekkülleri devlete vermek isteyen görüş. İştirakiyecilik. Güya, herkese müsavi mal verme esasını idare sisteminde yerleştirmeyi ve mal birliğini iddia eden ve insan fıtratına zıt olarak hürriyetleri daraltıcı ve din aleyhtarı bir sistem. Serserilere, zenginlerin mallarını mubah edip isyana sevk eden ve ehl-i namusun ahlâkını yıkarak fuhşiyatı teşvik eden bir batıl anlayış.’’ Evet, gömlekli, kumaş pantolonlu, tuhaf bıyıklı Nurcular ve steril ofislerinde çalışmalar yapan, yabancı dil bilen, şehirli liberal gençler; her ne kadar olaylara farklı açılardan yaklaşıyor ve bunları farklı üsluplarla tartışıyor olsalar da, sonuç itibariyle sosyalizm karşıtlığı konusunda uzlaşıyorlar. Ve sosyalizme dair söyledikleri şeylerde, bayağılık ve anlamsızlık ve lüzumsuzluk konusunda birbirleriyle yarışıyorlar!

Toparlar ve özetlersek, kısa alıntılarla da olsa, hemen anlaşılıyor ki; ‘’Yaşasın 3H! Herkese sınırsız hürriyet, hoşgörü ve hukuk!’’ laflarının altında başka şeyler var. Bunların savunduğu hukuk, burjuva hukuku; yani patronların çıkarlarını koruyan ‘’adalet sistemi’’! Hürriyet; patronlara koşulsuz üretim, dağıtım, alma, satma, sömürme, semirme özgürlüğü! Hoşgörü; açlık sınırının altındaki asgari ücret karşılığı çalışan ve patronların zulmüne boyun eğen işçilere ve bu düzeni değiştirme amacı gütmeyen herkese gösterilen ‘’anlayışlılık’’! Bu söylediklerim, dergilerindeki bir yazıyla da somutlanıyor ki, bu metin normal midelerin kaldırmayacağı cinsten: ‘’ SEVGİLİ İŞADAMLARI… Bilir misiniz ki bu ülkede sizler için biz çalışırız; bazen bir pastane köşesinde, bazen bir simitçide, bazen bir berberde; siz ‘kâr’ ettikçe size söven totaliter zihniyetteki insanlarla hep biz çarpışırız; hem de sizi hiç tanımadan, bilmeden… Peki siz bizim için ne yaparsınız? Gidersiniz, darbe yanlılarına reklâm verirsiniz; tam sayfa, yarım sayfa… Şimdi biz diyoruz ki, etmeyin, eylemeyin! Bir gün fabrikanıza devlet el koyabilir, babanızdan kalan arsanız kamulaştırılabilir, vergiler yüzde 80’i bulabilir! Siz en iyisi gelin, BU ALANA REKLÂM VERİN! Çok geç olmadan…’’

Son söz: Masum bebeklerden bu gençleri yaratan sistem değişmeli!

Hiç yorum yok: