8 Şubat 2010 Pazartesi

Gün Zileli ve iflasın paradigması(*)



Alper Erdik

30 Ocak’ta yazdığım, ‘’Fikret Başkaya ve iflasın paradigması’’ başlıklı yazıya, Gün Zileli, kendi sitesinde yayınladığı, ‘’İhtiyat Kuvvet ‘Sol’’(**) (3 Şubat 2010) başlıklı bir yazıyla ‘’yanıt verdi’’. İlginç… ‘’Fikret Hoca’’, ‘‘Kemalizm’in başımızın belası olduğunu ispatlayan’’ yazılarını rahat rahat yazsın diye onun yükünü hafifleteyim mi dedi acaba Zileli? Her neyse, kendisi, yazımdan dört bölümü alıntılayarak ve de yanına Baskın Oran’ın bir yazısındaki Kemalizm değerlendirmelerini koyarak, ‘’Burada birbirine zıtmış gibi görünen bu iki ‘sol’ kesimden, uzunca alıntılarla son günlere ilişkin iki örnek vereceğim.’’ demiş ve ‘’yargılamadan’’ elde ettiği sonuçlarla süslediği yazısında bana dair şunları söyleyerek ‘’değerlendirme’’ye girişmiş: ‘’Önce, Kemalist rejimin çürümükten kokuşma aşamasına geçtiğini güzel bir yazıyla ortaya koyan Fikret Başkaya’ya (‘Çürüme Kokuşmaya Dönüşürken’, Özgür Üniversite, 25 Ocak 2010) karşı öfkesini epeyce sağcı bir bakış açısıyla ortaya koyan ama bu sağ bakış açısını örtbas etmek için olur olmaz Mahir Çayan’dan söz eden ve bütün yazı boyunca Kemalizmin rahatsız edici kokusunu algılamamızı önlemeye çalışan ulusalcı solcumuzdan başlayalım.’’

Yazımdan, yazısına aktardığı bölümler şunlar:

“Yazısına şöyle başlamış Başkaya: ‘Temelleri 1908 sonrasında atılan ama asıl rengini 1920’li 1930’lu yıllarda alan Kemalist otokrasi, artık çürüme aşamasını geride bırakıp kokuşma aşamasına girdi. Şimdilerde her tarafı kötü kokular sarmış durumda…’ ‘Fikret Hoca’nın Kemalist otokrasi dediği şey, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine dair olan her şey aslında (altını ben çizdim, G.Z.). Neymiş? Bu, çürümüş ve kokuyormuş; öyle diyor kendisi.”
(…)
“Çelişkiyi, Kemalist ve ceberut devlet ile ulusal, dinsel, cinsel anlamda ezilenler arasında arayan ve ne hikmetse bulan; devlet denilen aygıtın, ekonomik ve politik karakterini sadece Mustafa Kemal’le açıklayan; Doğu ülkelerine has dinciliği ve insanlığın baş belası milliyetçiliği Kemalizm’den evla bulan ‘Fikret Hoca’…”
(…)
“Türkiye Cumhuriyeti, halkçılık adı altında, işçisi ve patronu bir kabul edilen bir ülke olarak kuruldu. Bunu takip eden birkaç on yılda, en azından siyaseten bağımsız kaldı. Kurucularının, kapitalizmden kopuş gibi bir derdi olmadığından ve komünizme karşı sert bir mücadele verildiğinden; bu topraklara nüfuz etmiş her türden gericilik, ilk fırsatta siyasallaşarak, alttan alta güç biriktirdi ve emperyalistlerinden de desteğiyle iktidar oldu. Bundan sonrası, artık Kemalizm’in yaşadığı karşıdevrim sürecinin tarihidir. (altını ben çizdim, G.Z)”
(…)
“Kemalizm iflas etmiş midir, etmemiş midir? Aslına bakarsanız, bunun kadar anlamsız bir soru yoktur; biz sosyalistler için. Doğan, gelişen her şey sonlanacaktır ve Kemalizm de bunun dışında değildir; zira somut koşullar hızla değişmektedir. Emperyalist kapitalistler yerinde saymıyor, kapitalizmin geberişini geciktirmek için yeni taktikler buluyor ve uyguluyorken; bizim ülkemize dair konuşursak, gerektiğinde Kemalist olduğunu söyleyen sahtekârları (altını ben çizdim, G.Z.) , gerektiğinde İslamcıları, milliyetçileri kullanırken, bunların bir kısmını ilerici bir kısmını gerici kabul edip bunu ‘teorileştirme’nin; yani ‘iflasın paradigması’nı oluşturmanın gereği nedir?”

Bundan sonra, Baskın Oran alıntısıyla devam etmiş Gün Zileli: “İç dinamiklerin ‘tembel’ olduğu (azgelişmiş) ülkelerde, Batı eğitimi almış kişiler (ki bunlar en önce askerlerdir)Yukarıdan Devrim yaparak bu dinamikleri harekete geçirmeye girişebilirler. Yani yarı-feodal bir toplumun üstyapısını (ideoloji, kültür, siyaset, hukuk vs.) değiştirme yöntemiyle ülkeyi Batı’ya benzetmeye çalışabilirler. Zorlama olduğu için bu etki tabii ki ileride tepki yaratır. Ama kabul etmek gerekir ki, ülkeye muazzam bir zaman kazandırır, başka türlü yapılamayacak bir sıçrama sağlar, sınıfsal dinamikleri harekete geçirir, altyapıyı(ekonomi, mülkiyet ilişkileri vb.) bile zamanla geliştirir… Yalnız dikkat edilecek çok önemli bir kural var: Yukarıdan Devrim bir kez yapılır; ondan sonrası iç dinamiklerin işidir. Zırt pırt, mesela on yılda bir tekrarlanan tik gibi yapılmaz. Yapılırsa, bu artık yukarıdan devrim falan değil, bir karşı-devrim’dir. (altını ben çizdim, G.Z.) (Baskın Oran, ‘Bye bye, askeri vesayet’, Radikal İki, 31 Ocak 2010)’’

Bu alıntıları da mukayese eden Zileli, ‘’yazısının başında’’ şu sonuca varmış: ‘’ Türkiye ‘sol’u, Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) kurulduğu günden beri rejimin ihtiyat kuvveti olmuştur. Hem de en ‘radikal’ görüneninden en liberaline, en ‘anti-emperyalist’inden en ‘özgürlükçü’süne kadar. Bu kanatlar kendi aralarında kıyasıya çatışıyor gibi görünseler bile, hem egemen rejimin şu ya da bu kliğine yamanmak, hem de temeldeki ‘ilerlemeci’ paradigmanın sözcülüğünde birleşmek anlamında hakim düzenin ihtiyat kuvveti rolünü oynamışlardır, oynamaktadırlar.’’

***

Yazıma cevaben yazılan yazıya vereceğim cevaba geçmeden evvel, şunu söylemeliyim ki; çok da ayrıntılı olmayan ve yazının asıl anlatmak istediğini belli etmeyen alıntılar yaparak ve bunların başına ve sonuna ‘’hakaretvari’’ sözcüklerle kurulmuş birkaç ‘’ezber’’ cümle ekleyerek nasıl polemik yapılır ve bunu, ‘’Doğu Perinçek’in yanında yetişmiş’’ biri nasıl yapar, anlayamadım doğrusu!

Ben, “Fikret Başkaya ve İflasın Paradigması” başlıklı yazımda; Başkaya ve onun gibi düşünenlerin, Kemalizm’e dair bıkıp usanmadan tekrarladığı ‘’tez’’lerin neden yanlış ve de anlamsız olduğunu anlatmıştım. Bu alıntılarda veya önceki yazımın tamamında, Zileli’nin deyimiyle, Kemalizm’i kutsamak gibi bir amaç dâhilinde yazılmış tek satır yok. İsteyen yazıya tekrar bakabilir. Bu konudaki, yani Kemalizm’in ilericiliği veya gericiliğine dair, düşüncelerimi ise burada belirtme gereği duymuyorum. Bununla beraber, Gün Zileli’ye yazımda rahatsızlık veren birkaç şeye kısaca değineyim:

1. Evet, Fikret Başkaya’nın Kemalist otokrasi dediği, Cumhuriyet’in kuruluşuna dair her şeydir. Buna, Başkaya’nın kendisi de itiraz etmez sanırım. (Bunun içeriği, yani ilericiği veya gericiliği, dediğim gibi konumuz değil.)
2. Evet, Fikret Başkaya, İdris Küçükömer’in ‘’çarpık tez’’lerine yaslanarak, çelişkiyi işçiler ve patronlar arasında değil; Kemalist ve ceberut devlet ile cinsel, ulusal, dinsel anlamda ezilenler arasında arıyor ve ne hikmetse buluyor. Bu haliyle, ‘’yeni sol’’cularla ve Taraf yazarlarıyla aynı çizgide bulunuyor.
3. Evet; (dinci, milliyetçi, liberallerden oluşan) sağcılar ilk kez emperyalizmin desteğiyle iktidar oldular ve evet, bundan sonrası, Kemalizm’in karşıdevriminin tarihidir.
4. Evet, geçmişte kendisine Kemalist diyen sahtekârlar oldu, ve bugün de varlar. Kara çarşafa, ‘’laikliğin bekçisi’’ olan partinin rozetini takan adamlar, bunlara örnektir.
5. Baskın Oran’dan yapılan alıntının ne benim yazdıklarım ile bir ilgisi vardır ne de bu, Kemalizm’i kutsayan bir içeriğe sahiptir. Ve Baskın Oran’ın ne yazdığı beni hiç ilgilendirmemektedir.

Özetle, Gün Zileli bana yanıt verememesinin dışında, asgari derecede tutarlı bir yazı da yazamamıştır.

***

Benim yazımda, ‘’nedense’’, Gün Zileli’nin göremediği başka tespitler de vardı ve bunlar, yaptığı alıntılarla birlikte okunduğunda temel düşünceyi veriyordu. Bunlara da kısaca değinmek istiyorum. Örneğin şöyle demiştim: ‘’Başkaya, 1- Yüzyılın başında ve ortasına doğru kurulan ve birbirine çok benzeyen modern ulus-devletlerin, emperyalist kapitalizmin yeni evresinde, egemenler açısından işlevsizleşmesini ve yine onlarca tasfiye edilmesini görmezden geliyor ve siyaset bilimine uygun olmayacak biçimde, iflas edenin ‘sadece’ Kemalizm olduğuna bizi ikna etmeye çalışıyor. 2- Kemalizm’e duyduğu saplantılı öfke nedeni ile, bugün Türkiye’de onun yerine tesis edilen ve Kemalizm’den bin kere daha gerici olan dinci-liberal paradigmayı, açıkça söylemese de memnuniyetle karşılıyor. 3- Yeni bir paradigmayı yaratma ve meşrulaştırma sürecinde, buna dair ayrıntıları görmezden gelerek, bugünün ‘modern’ gericiliğini tehlikesizleştiriyor. ‘’ Evet, ısrar ediyorum; ‘’Fikret Hoca’’nın, yanına ekleyelim, Gün Zileli’nin ve türevlerinin bugün yaptığı ‘’sadece’’ budur. Ve bu kişiler, bugün, AKP’nin emperyalist kapitalizm eliyle, ülkeyi topyekûn dönüştürme sürecinde, iktidar bloğuna ‘’ihtiyat kuvvet’’ olmaktan başka bir işe yaramıyorlar.

***

Gelelim, Gün Zileli’nin ‘’şahsi sataşmalarına’’. Tekrarlamak durumundayım, ne diyordu:’’Kemalist rejimin çürümekten kokuşma aşamasına geçtiğini güzel bir yazıyla ortaya koyan Fikret Başkaya’ya… karşı öfkesini epeyce sağcı bir bakış açısıyla ortaya koyan ama bu sağ bakış açısını örtbas etmek için olur olmaz Mahir Çayan’dan söz eden ve bütün yazı boyunca Kemalizmin rahatsız edici kokusunu algılamamızı önlemeye çalışan ulusalcı solcumuz…’’

Önce şunu sorayım: İçinde bulunduğumuz sürece ve bu ülkenin geçmişine dair değerlendirme yapılırken, olaylara soldan, ama hep soldan bakılmasını; böyle yapılırsa, geçmişin de bugünün de daha sağlıklı analiz edilebileceğini söylemek, nasıl oluyor da ‘’sağcı bakış açısı’’ sayılıyor? Bunun, laf olsun diye yazıldığı ortada… Peki, ‘’… bu sağ bakış açısını örtbas etmek için olur olmaz Mahir Çayan’dan söz eden…’’ ne demek? İzin mi alacaktım Mahir’den söz ederken? Yoksa, 40 yıl önce yazdıklarıyla, hala kendilerini rahatsız eden Mahir Çayan’ın adını duymaya da mı tahammülleri kalmadı? Ya o, ‘’ulusalcı solcumuz’’ ifadesine ne demeli? Kemalizm’i, dinci-liberallerin durduğu yerden eleştirmeyin; ‘’doğru düzgün’’ eleştirin demek ulusalcılık mı oluyor? Niye?.. Pardon, komiklik neye deniyordu?

***

Gün Zileli’nin, ‘’… Türkiye solu, ne yazık ki, benzerlerinin kaderinden kurtulamamış, gerek genel olarak rejimin ve hakim düzenin, gerekse şu ya da bu burjuva kesiminin ihtiyat kuvveti olmak gibi küçültücü bir işlev yerine getirmiştir.’’ tespitini, tek satır dahi yazma gereği duymadan geçiyorum. (Sabah, Zaman, Taraf… yazarları da, şu sıralar hep bunu söylüyorlar; niye ki?)

***

Yazısının sonlarına doğru, bilmiyorum ne anlamda, bana dair, ‘’keskin solcu yazarımız’’ demiş Zileli. ‘’Söylemesi ayıp’’, olumlu anlamda, keskinizdir. Geçen yazıda, ‘’Bizim işimiz, ülkemizin durumunu, ülkemizin orijinalitesini göz önünde bulundurarak tahlil etmek, bugüne uygun mücadele yöntem ve araçlarını yaratmak, bunun teorik arka planını sağlam biçimde oluşturmak; velhasıl ‘devrimin paradigmasını yaratmak ve uygulamak’tır. Bunu yapma gibi bir niyeti olmayan, üstelik yapmaya çalışanlara da burun kıvıran her kim olursa olsun; yanımızda değil karşımızdadır. ‘’ demiştim. Yineliyorum. Söz konusu kişilerin ‘’Fikret Hoca’’ veya Gün Zileli olması bir fark teşkil etmiyor.

***
Ve son olarak… Gün Zileli, yazısının başlığını (İhtiyat Kuvvet “Sol”) Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın bir eserinden esinlenerek atmış. Kendisine tavsiyem, başlık atarken, Doktor’dan esinlenmekle kalmayıp; Doktor’un kitaplarını ivedilikle okuyup anlamasıdır. Zira Kıvılcımlı, ‘’büyük adam’’dır ve kitaplarında; ‘’Kemalizm’’e, Türkiye’ye ve sosyalizme dair oldukça önemli tezler vardır. Ve de, ne kadar güzeldir ki, öğrenmenin yaşı yoktur.

---------------

(*) http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=29091
(**) http://ofkeveumut.blogspot.com/2010/02/ihtiyat-kuvvet-sol.html

Hiç yorum yok: