25 Nisan 2010 Pazar

OKUMAYI SEVEN BİR TOPLUM MUYUZ?

Hüseyin Habip Taşkın
habibtaskin@gmail.com

Her konu ilgi alanımızdır. Çünkü sorunlarımız ortaktır. Okumayı seven bir toplum muyuz? Kendimizi sorgulamamız gerekmektedir. Gerçekten kültürlü toplumda yaşıyor muyuz? Birçok soruyu kendimize sorabiliriz. Yanıtı da böylelikle bulmuş oluruz. Ancak bunun için de toplumu oluşturan farklı kesimlerdeki insanların arasına girmemiz gerekmektedir.

Çoğumuz büyüklerimizden duymuşuzdur: “Ah benim zamanımdaki…” Ben “benim zamanımdaki…” demeyeceğim. Demediğim için, şimdiki zamana bakmakla birlikte okumayı gerçekten sevip ya da sevmediğimizi yorumlamaya çalışacağım.

Bazılarımız “uzay çağı”nda olduğumuzu söyler. Uzay çağımıdır bilemem ama adı ne olursa olsun teknoloji dedikleri tüm aygıtlar piyasada tezgâhlarda satışa sunulmuştur. Sermaye kendi malını pazarlamak için-bu mal cep telefonu, bilgisayar, televizyon, internet vb. olabilir-öyle bir reklâm ağı oluşturmuştur ki, insanları kendi istedikleri alana rahatça kanalize edebilmektedir. İnsan beynini devamlı kilitleyebilmektedir. İnsanların düşüncelerine hükmedildiği için Aziz Nesin’in geçmişte dediği gibi “Koyun…” olmuşuz.

Düşünce üretemiyoruz. Kısır döngülerde ha bire yalpalayarak dönüyoruz. Bencilleşiyoruz. Olan olayların ucu bize dokunmuyormuşçasına hareket ediyoruz. Birbirimize saygıyı, sevgiyi gösteremiyoruz. Hep “ben” mantığıyla hareket ediyoruz.

Entelektüelimiz bir alanda kendisini yetiştirmiş olsa da, halkın dilini konuşmaktan acizdir ve kendini farklı bir alana koymaktadır. Onun için halkla arasındaki uçurum gün geçtikçe derinleşmektedir.

Sermaye reklâmlarıyla beyin yıkadığını çok basit örneklerle kanıtlayabiliriz. Televizyon programları sabah yayınından başlayarak yatıncaya kadar tümünü izleyen büyük bir kesim var. Cep telefonları neredeyse küçücük bebeğin eline verecek duruma geldik. Çocuktan başlayarak en büyüğümüzün elinde peynir-ekmek gibi tüketilen her marka var. Reklâmlara adapte olduğumuz için, sermayenin kuralına göre kontörlerini ve mesajlarını hemen tüketen çoğunluk bir kesim var. İnternette gününün büyük bölümünü geçiren vatandaşlarımız var. Halk arasındaki deyimiyle “geyik sohbeti” aynen böyle oluyor. Yapılan işlemler kişilerin gelişmesine uygun değildir.

At yarışlarına ve diğer şans oyunlarına umut bağlayanları, bireysel düşlerinde kulaç atanları da unutmayalım. Sabahın köründe kahvehane köşelerinde oyun oynayanları da unutmayalım.

İşsizlik alabildiğine çoğalmış. Okumada fırsat eşitliği olmadığı için geleceğin çocukları tel tel etrafa dökülmüş. Üniversiteyi bitiren genç bedenlerin işsizlikten beyinleri yorgun düşmüş. Sağlıktaki sağlıksız gelişmeler insanların dengesini sarsmış. Taşeronlaşma, rüşvet, torpil ve diğerleri… İnsan yaşamlarını birbirine katmış. İnsanlar karınlarını doyurmakla meşgul. Geçim derdi de eklenince, insanların okuma derdinden kolay söz edemiyoruz. Sermayenin istediği de buydu. Okumayan, kendini sorgulamayan aptal bir toplum yaratmaktı. Onu da başardılar diyebiliriz.

Demokrat Eğitimciler Sendikası’nın (DES) okuma alışkanlığı üzerine yaptığı anket çalışması, çarpıcı bir gerçeği ortaya çıkardı. Ankete katılan gençlerin büyük bir çoğunluğunun güncel gelişmeleri takip etmedikleri kaydedilirken, yüzde 72.5’inin günlük gazete almadığı, yüzde 36.3’ünün ise boş zamanlarını TV-internet ile geçirdiği belirlendi.

Gençlerden aşağı kalır yanımızın olmadığı için biz büyükleride eklemeliyiz. Evet, halk arasında kullanılan “ot gibisin” sözünü hepimiz hakediyoruz.

Ankete katılanların yüzde 67.2’si, düzensiz aralıklarla kitap okuduğunu; yüzde 15.5’i, belli aralıklarla kitap okuduğunu söyledi. Düzenli kitap okuyanların oranı yüzde 8.9 iken, bu soruya cevap vermeyenlerin oranı ise yüzde 8.4 olarak belirlendi.

Ankete katılanlara yöneltilen ‘En son ne zaman kitap satın aldınız’ sorusuna; yüzde 52.8’i bir yıldan uzun süre önce kitap satın aldığı, yüzde 22.6’sı bir yıl önce, yüzde 9.7’si yakın bir tarihte, yüzde 8.6’sı ise 6 ay önce kitap satın aldığı cevabını verdi.

Kitap okuma alişkanlığımız olmadığı için alınan gazeteleri gerçekten okuyor muyuz? Daha önceki yıllarda yapılan anket sonucunda gazete alımı nüfusumuza göre çok düşük olduğu belirtilmişti. Bir gerçeği gözardı edemeyiz: Alınan gazetenin okuyucusu sadece kendisini ilgilendiren bölümü okumaktadır. Bir çoğu sadece resimlerine bakarak ya da büyük puntalarla yazılan yazıyı okumakla yetinmektedir.

Okuyan bir toplum olduğumuzu söyleyemeyiz. Bireysellik dürtüleriyle kendi eksenimizde çıkış yolu arayan, suskun ve ürkek bir toplumun kişileriyiz. Ankete katılanların yüzde 83.8’inin evinde kütüphanesi yok. Evinde kütüphanesi olanların oranı yüzde 11.7 iken, soruya cevap vermeyenlerin oranı yüzde 4.5 oldu. Günlük gazete alanların yüzde 69.2’sinin gazeteyi ayda bir kez aldığı, yüzde 18.7’sinin haftada bir kez, yüzde 8.2’sinin her gün gazete aldığı ortaya çıktı. Katılımcıların yüzde 31.1’i gazetelerin spor haberlerini, yüzde 27.2’si gazetelerin magazin, kültür, eğitim sayfalarını; yüzde 11.4’ü polis adliye haberlerini, yüzde 10.2’si hepsini, yüzde 5.3’ü köşe yazılarını okuyor. Siyaset haberlerini okuyanların oranı yüzde 4.8’de kalırken, ekonomi haberlerini okuyanların oranı ise yüzde 3.5 oldu.

Ankette Türkiye’de kitabın, genel ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235’inci sırada yer aldığı belirterek, Türkiye’de okunan kitapların genellikle “siyaset, aşk, cinsellik” konularını içerdiğini bildirdi.

Türkiye, kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde. Japonya’da toplumun yüzde 14’ü, Amerika’da yüzde 12’si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okurken, Türkiye’de yalnızca binde 1 kişi kitap okuyor. Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli yılda ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7 kitap okuyor.

Bu sonuçlardan kitap okuma alışkanlığı sistem içinde kabul görmemiş anlamı çıkarken, ülkemizde yaşananlar sadece olumsuzluklardan oluşmaktadır. Yaşadığımız yerin ekonomik, sosyal, kültürel yapısını anlamak için hepimiz okumak zorundayız. Geleceğimizi emekten yana örmek istiyorsak, bizlere düşeni yapmak zorundayız.

NEWROZ HAFTALIK SİYASİ YORUM GAZETESİ

Hiç yorum yok: